a

Vatan/taşlık meselesi

Son günlerde ne ülke ekonomisi, ne kaybettiğimiz değerler, varsa yoksa ülkesini içinde bulunduğu kaosta bırakıp Türkiye’ye kaçan Suriyelilere verilmesi düşünülen, vatandaşlık projesini tartışıyoruz.

Olaya insani açıdan bakarsak ve göz perdelerimizi kapatıp, düşünce yetisini de bir kenara bırakırsak verelim gitsin vatandaşlığı diyebiliriz.

Kim olduklarının, ne olduklarının bile bilinmediği bu kişilere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının verilmesine karşı olduğumu sosyal medyadan da paylaştım.

Epeyce sert tepkilerle karşılaştım, yok başına gelirse o zaman anlarsın, yok insani değerlerden haberdar değilsin gibi eleştiri hakkını kullananlara da saygı duydum.

Bu yazımdan sonra da tepki toplayacağımı biliyorum, ama birileri eleştirecek diye düşüncelerimden vaz geçeceğimi düşünenler yanılıyor.

Yaşlılara, çocuklara ve bazı özel durumu olan kadınlara oturma izni verilmesine asla karşı değilim.

Ama vatandaşlık dedin mi, orada dur.

Bu ülke öyle kolay kazanılmadı.

Çanakkale’ye bakarsanız bunu daha iyi anlarsınız.

Suriye’deki iç karışıklıktan kaçıp soluğu Türkiye’de alanlara bir bakın.

Özellikle genç erkeklere…

Maşallah, hepsinin eli ayağı yerinde, gözleri fıldır fıldır dönüyor.

Bayramda kampta kendileri ile yapılan röportajlarda, ülkesi için üzüldüğünü söyleyen 25 yaşındaki gencin hiçbir özrü olamaz.

Genç kadınların da.

Kurtuluş Savaşını hatırlayın, Kara Fatmalar, Nene Hatunlar ve ismini bilmediğimiz binlerce Anadolu kadını.

Ülkesinin savaşta olduğunu, toprakları için bağımsızlık mücadelesi verileceğini bilmediler mi?

Ülkelerindeki düşmanları kovmak için, eşini, aşını bırakıp cepheye koşmadılar mı?

Onun için onlar bayraklaştılar.

Sembol oldular.

Suriyelilere vatandaşlık verdiğimizde bu abideleşmiş ecdada nasıl cevap vereceğiz.

Ülkesinin özgürlüğü için şehadet şerbetini içen, canını bu topraklar için veren, kanı ile bu toprakları sulayan, bıyığı terlememiş şehitlerimizin kemikleri sızlar vallahi.

Bu ülke kolay kazanılmadı, hele hele birilerine peşkeş çekilsin diye asla.

Vatanı işgal altında iken o toprakları bırakıp, başka ülkelerin yolunu tutanlara kim vatandaşlık verirse versin, ülkesine ihanet eder.

Ve işin bir başka boyutu da, vatanlarını bırakıp kaçanlara kucak açan bu ülkede yaşamak istemeyen on binlerce Suriyeli var.

Neymiş “bu topraklarda yaşamaktansa denizde can vermek daha iyi” diyenleri var içlerinde.

Sanki bunlara davetiye gönderdik.

İnsanlık olarak elbette ki, kimsenin ülkesinden, topraklarından uzak kalmasını istemem.

Vatanından uzak olmanın ne olduğunu iyi kötü bilirim.

Ama ülkem öyle bir durumdayken ben bırakıp kaçmam.

Kaçanlara da asla insani duygular beslemem.

Bağımsızlık kolay kazanılmıyor, kimse altın tepside size özgürlüğünüzü armağan etmiyor.

Özgürlüğün yolu, özgürlüğü düşünmekten ve onun için mücadele etmekten geçer.

Ülkeni bırakıp kaçmaktan değil.

Sakın bu yazdıklarımdan beni kafatasçı olarak algılamayın.

İnanın ben tüm insanların eşit haklara sahip olmasından yana tavrımı koyarım.

Ama ülkesi yanarken, gelip ülkemizde yerleştikleri il yada ilçelerin sokaklarında racon kesenlerden yana değil.

Ülkesini, toprağını, bayrağını sevmekle başlar insanı sevmek…

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Sultangazi CHP En Suskun Dönemini Yaşıyor

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.