a
  • Eminhaber.Org
  • Genel
  • Arzu Erdem Genel Kurulda Konuştu;Terör saldırısı birliğimizi bozamayacaktır

Arzu Erdem Genel Kurulda Konuştu;Terör saldırısı birliğimizi bozamayacaktır

TBMM Genel Kurulunda konuşan Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili Arzu Erdem, Cumartesi akşamı Beşiktaş’ta gerçekleşen hain saldırıya değindi. TBMM’den tüm vatan hainlerine seslenen Erdem; “Karşınızda her daim vatan aşkı, bayrak aşkı ve millet aşkıyla yanan kahraman yürekleri bulacaksınız” dedi.

Bütçe Kanunları ile Kesin Hesap Kanunları ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarıları’nın görüşüldüğü Genel kurulda MHP Grubu adına söz alan Milletvekili Arzu Erdem; “ İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Vodafone Arena Stadı yakınında 2 terör saldırısı meydana gelmiştir. Maçın bitiminde, tamda aslında tüm seyircilerin ve Emniyet mensuplarımızın sokakta olduğu sırada gerçekleşen hain saldırıda onlarca yiğidimiz toprağa düşmüştür. Bu alçakça hain terör saldırısını nefretle ve lanetle kınıyorum. Bu hain saldırıda, yaşları henüz 20’lerde olan onlarca yiğidimizi kaybettik. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun; kederli ailelerine sabır, büyük Türk milletine başsağlığı diliyorum. Hâlâ tedavisi süren yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Rabb’im bu yiğitlerimizi ailelerine, evlatlarına ve Türk milletine bağışlasın. Dualarımız kahramanlarımızla. Hepimizi yasa boğan bu elim terör saldırısı son olsun. Ne analar ne babalar ne evlatlar ne de Türk milleti ağlasın. Şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmamak hepimizin boynunun borcudur. Mücadelemiz vatanımız ve milletimiz içindir. Hiçbir hain saldırı birliğimizi, dirliğimizi bozamayacaktır. Türk milleti tek vücut olmuştur ve olacaktır. Aziz Türk milletini hedef almış olan her türlü terör saldırısı birliğimizi bozamayacaktır, aksine daha da kenetlenmemize vesile olacaktır.

Buradan tüm hainlere, alçaklara, kalleşlere, vatan hainlerine ve terörü doğrudan veya dolaylı destekleyenlere sesleniyorum: Ana, baba, evlat, eş yüreği yaktınız, Rabb’im de sizi, hainleri cayır cayır yaksın, kahretsin. Karşınızda her daim vatan aşkı, bayrak aşkı ve millet aşkıyla yanan kahraman yürekleri bulacaksınız, bundan emin olunuz. Azalmayacağız, çoğalacağız, unutmayacağız, unutturmayacağız, ant olsun, yemin olsun. Rabb’im Türk’ü korusun ve yüceltsin. Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye konuştu.

MHP Milletvekili Arzu Erdem genel kurulda yaptığı konuşmanın devamında ise şunları söyledi;

“Avrupa Birliği, 28 üye ülkesi bulunan ve 500 milyondan fazla nüfusa sahip olan bir birliktir. Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü üyesidir, G8 Zirvesi’nde ve Birleşmiş Milletlerde temsil edilmektedir. Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakerelere 12 Eylül 1963 tarihinde başlamıştır yani bundan elli üç yıl önce. Ben doğmadan başlamış olan bu sürecin sonuçlanmadığını görüyoruz ve eminim ki sizlerden bir kısmı görmedi, görmeyecektir, bundan sonrası için de herhâlde ölümümüze kadar görmeyeceğiz.

 Bu süre içerisinde dönemsel durağanlıklar ve dönemsel hızlanmalar oldu ancak bilinmelidir ki hızlanma da durağanlaşma da Avrupa Birliğinin kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu süre zarfında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini yorumlamıştır ve yönlendirmede bulunmuştur.

 Bilhassa iktidar partisinin son on dört yılında söylediklerimizi bir hafızaları tazelemek üzere de hatırlatmak istiyorum.

Tarih 22 Mayıs 2003: AKP iktidarı, Avrupa Birliği yönetiminin Türkiye karşısında izlediği ince stratejinin farkında olmadığı gibi dayatmaları ve çifte standartları tabii ev ödevi olarak görmektedir. Bunun için AKP yönetimi ve iktidarı Avrupa Birliği yönetimi karşısında gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım anlayışı içindedir. Eğer iktidarın sergilediği tavır bu değil ise mesele görünenden çok daha vahim ve ağırdır çünkü bu durumda AKP iktidarı muhtemel Avrupa Birliği üyeliğini bir araç olarak kullanıp gizli gündemini uygulamak istemektedir. Her iki durumda da Türkiye’nin millî varlığı, üniter yapısı ve geleceği büyük bir tehdit altındadır. Hiçbir sağduyu sahibi Türk vatandaşı, Kopenhag siyasi kriterlerinin Türkiye’ye karşı sürekli genişletilip ön şart olarak dayatılmasını kabul edemez. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bile uygulanmayan bazı kriterlerin Türkiye’ye özel olarak ve ısrarla dayatılmasının üzerinde kafa yorulmalıdır. Ülkemize ve demokrasimize iyilik etmeyeceği kesindir. Bir siyasi partinin bölücü terörizme karşı çıkmadığı için kapatıldığı ülke olan İspanya, yoksa Avrupa Birliği ülkesi değil midir? Aynı İspanya’da son olarak ayrılıkçı harekete destek olanların seçimlerdeki adaylığının reddedilmesi ne manaya gelmektedir? Irak Savaşı esnasında olduğu gibi, siyasi konularda da Avrupa Birliği içinde farklı kriterler mi uygulanmaktadır? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle sorunlarını çözememiş ve hatta meşru bir devlet olup olmadığı bile tartışmalı olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin adanın tamamını temsilen üye yapılması Avrupa Birliği kriterlerine çok mu uygundur? Bu tür sorunların sayısını çoğaltmak mümkündür. Bugün meseleye çok yönlü ve gerçekçi bir perspektiften bakmamız gerekmektedir. Bu, millî ve ahlaki bir görevdir.

Türkiye adına hareket eden ve konuşan mevcut siyasi iktidarın, her şeyden önce başkalarının sözcüsü ya da siyasi taşeronu durumuna düşmemesi gerekmektedir. Türkiye’yi anayasal kurallar çerçevesinde hükûmetlerin yönettiği doğrudur ancak unutulmamalıdır ki hükûmetlerin de Türkiye’nin millî varlığını, onurunu ve çıkarlarını göz bebeği gibi koruması gerekmektedir. Kıbrıs’tan sonra, Ege meselesinin de Türkiye’nin de Avrupa Birliği yönetiminden müzakere tarihi almasının ön şart hâline getirilmek istendiği yeterince açık değil midir? Bilinmelidir ki bu gidişatta, Türkiye’deki teslimiyetçi tutum ve politikaların payı büyüktür.” Bu, sene 2003 idi.

Tarih 14 Haziran 2006. Avrupa Birliğinin Türkiye’yi sürekli olarak hırpalamayı amaçlayan, dışlayıcı yaklaşımı ve bunun karşısında AKP Hükûmetinin Avrupa Birliğine karşı sergilemiş olduğu teslimiyetçi tutum, ilişkilerin geleceği olmayan, kör bir çıkmaza sürüklendiğini göstermektedir. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, senaryosu yalan, aldatmaca ve samimiyetsizlik olan bir pembe diziye dönmüştür. Bu anlayışlarda ¬köklü bir değişiklik olmadığı sürece ilişkilerin böylesine ağır ön şartların gölgesinde sağlıklı bir şekilde ilerlemesi de mümkün değildir.

Gelelim yakın tarihe, 16 Ekim 2012 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndan bahsetmek istiyorum. Avrupa Birliği ilerleme raporunda yeni anayasa yapım sürecinin sözde Kürt sorunu için bir fırsat olduğu ifade edilmiştir. Yerel yönetimlerde mahallî dillerde kamu hizmeti verilmeyişi ve KCK tutuklamaları eleştirilmiştir. Avrupa Birliği bu kapsamda geleneksel çizgisini korumuş ve Türkiye’yi dinamitlemek isteyen kesimlere zımnen destek vermiştir. Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü konularında sınırlı ilerleme kaydedileceği manidar bir biçimde gündeme getirilmiştir. Azınlık dinlerine inananların ya da herhangi bir inancı olmayanların ayrımcılıkla karşılaşmaya devam ettiklerini ve tüm gayrimüslim cemaatlerin ve Alevi kardeşlerimizin kısıtlamalar olmaksızın faaliyet gösterebilmelerini temin edecek hukuki çerçevenin henüz oluşturulmadığı iddia edilmiştir bu raporda. Dinî veya başka türlü gerekçelerle zorunlu askerlik hizmeti yapmayı reddeden vicdani retçilere ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının henüz uygulanmadığı ve bu kişilere vicdani ret hakkı tanınmadığı için Türkiye ağır eleştirilere maruz bırakılmıştır. Raporda ayrıca, AKP Hükûmetinin medya ve sivil toplum kuruluşları tarafından seslendirilen görüşlere hoşgörüsüz tavrına ve bundan dolayı dava seçeneğine başvurmasına da olumsuz eleştiriler yapılmıştır. Avrupa

Birliği bu raporuyla ezberlerini tekrarlamıştır. Hırvatistan’ı kısa bir süre sonra üye yapmaya hazırlanan -o dönem için söylüyorum- Avrupa Birliğinin yıllardır mesnetsiz ve boş gerekçelerle ülkemize engel olması, sudan bahanelerle zorluk çıkarması açıkça bir Batı komedisi hâline gelmişti o dönemde. Tam üyelik çerçevesinde Türk sorununun varlığına işaret eden bazı bozuk zihniyet sahipleri aslında birlik ruhunun sağlandığını ve Avrupa Birliği gemisinin ekonomik ve sosyal patinajdan dolayı su almaya başladığını görmemeleri basiret noksanlığından başka hiçbir anlama gelmemektedir.

Değerli milletvekilleri, buradan da anlaşılacağı gibi, bir inişli, bir çıkışlı; bir kavgalı, bir barışık; bir küskün bir barışık Avrupa Birliği Türkiye’yle ilişkilerini sürdürmüştür.

Türkiye-Avrupa Birliği müzakere süreci, Milliyetçi Hareket Partisi tarafından üzerine basa basa tanımlanmıştır ve çözüm önerileri de getirilmiştir. 2015 senesinin son döneminde, Avrupa Birliği, her nedense Türkiye’ye karşı inanılmaz bir aşk yaşamaya başlamıştır ve bize, “Gelin, müzakerelere hız verelim, fasılların tamamını açalım, fasılları açtıktan sonra da sizlere vize serbestisi verelim.” dediler ve bu müzakereler hızlandı; 72 tane fasıl kalmış olmasına rağmen, sizin de bildiğiniz gibi, son kalan 7 fasıl, özellikle darbe girişimi akşamından sonra açılmamıştır.

Bu arada, en önemlisi, mart ayında imzalanan geri kabul anlaşması olmuştur. Geri kabul anlaşmasıyla, aslında, Avrupa Birliği elde etmek istediği çıkarı elde etmiştir ve 3,5 milyar euro vereceğini vaat eden Avrupa Birliği, bunun sadece 200 milyon eurosunu vermiştir, kalanının da üzerine yatmıştır.

Şimdi, buradan göreceğimiz aslında şu: Avrupa Birliği müzakerelere hız verirken, mevcut mülteci krizine karşı kendi ülkelerini korumak için Türkiye’yi aslında siper etmeye çalışmıştır ve Türkiye’ye sözde dostluk yaparak, “Sizin yanınızda olacağız.” vaadiyle bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma da Türkiye’den istediği geri kabul anlaşmasıydı ve fasılların tamamlanmasıydı, kendisinin vereceği ise vize serbestisiydi ve bunun yanında 3,5 milyar euroydu, ancak, bildiğiniz gibi, geri kabul anlaşmasını almış olan Avrupa Birliği, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi akşamı sonrasında ülkemizi demokratik olmamakla suçlamıştır. Devlet refleksi olarak mutlaka gündeme gelmesi gereken olağanüstü hâli bahane etmek suretiyle, önümüze farklı dayatmalarda bulunmuştur.

Bu dayatmaların başında ise, “Demokratik değilsiniz, terörü tekrar tanımlamalısınız.” demişlerdir. Terör nasıl tekrar tanımlanabilir? Terörün benim bildiğim kadarıyla uluslararası tanımı vardır, evrensel tanımı vardır. Terör terördür, ama Avrupa ülkelerinde, maalesef, çadırlarda PKK terör örgütünün paçavralarla birlikte gösteri yapmalarına müsaade edilmiştir, para toplamalarına müsaade edilmiştir, bunları da göz ardı etmememiz gerekiyor.

İşte, burada, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi akşamından sonra bir ay boyunca Avrupalı dostlarımızdan hiç haber çıkmamıştır, hiç ses gelmemiştir. Arayıp “Geçmiş olsun.” diyenler bile olmamıştır. Bir aydan sonra tekrar görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmelerin akabinde, sizin de bildiğiniz gibi, özellikle dayatmalarla birlikte 24 Kasım 2016 tarihinde Avrupa Parlamentosunda Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle sürdürdüğü müzakerelerin geçici süreliğine dondurulmasına karar verilmiştir.

Peki, bu kararın hukuki bir geçerliliği var mı? Yok. Ancak, siyasi anlamda önemli bir mesaj vermişlerdir. Bu mesaj, önümüzdeki günlerde, 15 ve 16 Aralıkta yapılacak olan toplantıda doğrulanacaktır ya da reddedilecektir, bunu da hep birlikte izleyeceğiz. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, 15-16 Aralıkta alınacak kararla onanırsa, işte o zaman, gerçekten, bugüne kadar Türkiye aldatılmış olacaktır. Bunu da hep birlikte göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

 İşte, yine, burada, Genel Başkanımız son grup toplantısında Türkiye Avrupa Birliğine ilişkin tespitlerde bulunmuştur. Bunları da tekrar aktarmak istiyorum: “Biz Avrupa Birliğine muhtaç değiliz, Şangay meraklısı da değiliz, Türk’üz, Türkçüyüz. Turan’ın sevda ve hedefindeyiz. Ne Avrupa Birliği ne Şangay İşbirliği, biz diyoruz ki sonuna kadar Türk birliği. Niye tek millet iki devlet olduğumuz Azerbaycan’la ayrı duralım? Niye sınır ve duvarlarımızı aramızdan kaldırmayalım? Nüfusu 300 milyonu aşan Türk dünyasıyla soğuyan ilişkilerimizi neden canlandırmayalım? Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Hindistan’a, İran’dan Asya stepleri ve Avrupa içlerine kadar her yerde Türklüğün cevher bir damarı vardır. Hareket noktamız çift başlı Selçuklu kartalı sembolüyle ruh ve anlam kazanacaktır. Bir ayağı Batı’da, diğer ayağı Doğu’da, bir başı Batı’ya dönük, diğeri Doğu’ya dönük çift başlı kartal, ecdadımızın güç ve kudretinin simgesi, bizim de stratejik irademizdir. Batı’dan kopmayalım, Doğu’ya sırt dönmeyelim. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesisini kendisine siyasi misyon edinmiştir. Bu misyonumuzun kökleri, Türk milletinin tarihî ve kültürel gerçeklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın tezahürüdür. İçe kapanmak yerine dışa açılmak, kültür ve medeniyet havzalarımıza tutunmak, Türk milletinin geleceği açısından mecburiyettir. Anadolu’nun merkezi olduğu bir Türk medeniyeti, huzurun adresi, kardeşlik ve dostluğun güvencesi, bölge ve dünya istikrarının yegane seçeneğidir.  İşte bunun için Türk birliği, bundan dolayı tüm Türklerin birleşmesi gayesi, muradımız ve Türkiye için tarihî bir tercihtir. Yel üfürdü, sel götürdü demeyelim, harekete geçelim.”

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

MHP İlçe Başkanı Yusuf Özel O Görüntülere Değindi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.