a

Tarih Unutulursa, Tekerrür Eder

Hasta bir adam ya iyileşir, ya belli bir süre hasta yaşar veyahut ölür. Abdülhamit, ölecek denilen adamı yıllarca ayakta tutan, onu gelebilecek kötülüklerden muhafaza eden bir padişahtı. Tahta çıktığında devlet enkaz altındaydı. Dış borçlar ödenemez, halkın asli ihtiyaçları karşılanamaz durumdaydı. 300 milyonluk altın borcunu 30’a, faiz hadlerini %9’dan %1’e düşürmüştü. Eğitim, ulaşım ve sağlık alanında yaptığı yenilikler ve ilkler de cabasıydı. Fakat ona yapılan darbe ( 31 Mart Vakası ) devleti yatalak hale getirmişti.

 

‘Ben bugüne kadar devletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım’ diyen bir padişahı, yanında temiz tuğlayla uyanıp teyemmüm alarak abdestsiz güne başlamayan Abdülhamit’i, İngilizlerin desteği ittihatçıların tertibi ile ‘din elden gidiyor’ diyerek, kara propaganda yürüterek, Müslümanların halifesini çeşitli dini iftiralara maruz bırakarak Cennet Mekanı, nezdinde 600 yıllık bir cihan devletini yok ettiler. Dönemin aydınları da bu olaya ışık tuttular.

 

‘‘Bugünde aynı stratejinin güncele uyarlanmış hali ile karşı karşıyayız. Yazılı ve görsel basın, sosyal medya vb. argümanlar üzerinden insanları algıda belli bir yöne çekmek, karşı tarafı istedikleri bir konuma oturtmak gibi aktüele uyarlanmış stratejileri ile topluma balans ayarı yapmaya çalışıyorlar. Örneğin; Ermeniler tarafından kurulması planlanan devleti, Hamidiye Alayları ile bastıran Abdülhamit’e, bu olaydan dolayı Fransız yazar Albert Bandal ‘Kızıl Sultan’ adını ortaya atmıştı. Bu lakaba zamanın yerli  aydınları da olumlu görüş bildirmişti. Ve dahası bu aydınlar, sonrasında pişmanlığını defalarca dile getirecek ve o pişmanlıklarını şiirlerle, mersiyelerle ve dörtlüklerle dillendirecekler. Bugün ‘Diktatör’ söylemlerinin altında bir değil birçok neden var. Artık hasta adam değiliz, hiperaktif ve genç bir devletiz. Belli odakların etkisinden arınmış, özgün  politikaları, milli hamleleri olan bir hazineyiz. Ve bunun gibi birçok nedeni sıralamak bir hayli mümkün.’’

 

O dönemde pek çok paşa, yazar, alim Abdülhamit’e karşı çıkmıştı. İthal edilen uzman toplum mühendislerinin yerli işbirlikçileri ile hazırladıkları planlar bir bir işlemişti. 8 yıl önce Abdülhamit’ten ‘Bir yıllık Osmanlı bütçesinin tamamının karşılığında Filistin sahil şeridinin satılması veya kiralanması’ isteğinde bulunan fakat olumsuz cevap alınca, Mabeyn Baş Katibi Kara Tahsin Paşa’ya, ‘Çok müteessirim. Zat-ı şahaneye derin hürmetim var. Ben bir defa daha geleceğim. Fakat bu defa ziyaret sebebim BAŞKA olacak.’ demişti, Emanuel Karasu. Ve sonrasında hasta adamı 33 yıl daha yaşatan bir halifeye, Şeyhülislam’ın fetvası doğrultusunda kararı bildirenlerden birisi de Selanik Mebusu olan Musevi Emanuel Karasu idi. Sadece ve sadece Abdülhamit’i devirmeye odaklanan ve koskoca cihan devleti için zerre ideali olmayan Mithat paşaların elinde yok olmaya mahkum bir devlet halini aldı Osmanlı. Filistin’e Yahudi göçünün önündeki en büyük engel kalktı. Cennet Mekan Abdülhamit Han tahttan indirildi. ”Bugünde ‘diktatörü indireceğiz’ diyenlerin zerresi buradan ötesini ne tahlil edecek kalibreye ne de bu ülkeyi yönetecek kapasiteye sahipler.”

 

Son pişmanlık fayda etmez.
Klişe bir söz sanki. Klişe sözler teorikte faydasız görünse de pratikte, Eyvah! dedirtiyor insana.
Nitekim, meşhur Dr. Rıza Nur gibi.
‘‘Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı. Hiç… Hele hiç hırsızlık etmedi, hiç fuhuş yapmadı, hiç israfta bulunmadı. Bilakis memlekette bunların önüne geçmeye çalıştı idi. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhine kıyam ettiğine utanıyor.”

 

31 Mart Vakasını tertipleyenlerden Rıza Tevfik;
Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.

 

Nitekim Süleyman Nazif;
“Padişahım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdada biz,
Öldürürler başlasak feryada biz,
Hasret olduk eski istibdada biz.

 

Abdülhamit’i bombalı saldırıda öldürmeyi başaramayan Ermenilere Abdülhamit’i öldüremedikleri için sitemkar dörtlük yazan Tevfik Fikret Abdülhamit devrildikten sonra İttihatçılara ithafen;

 

‘Yiyin efendiler yiyin aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin’ diyerek hatasını anlamış, Abdülhamit pişmanlığını açıkça ifade edemeyen Tevfik Fikret, sitemini ittihatçılara açıkça dile getirmiştir.

 

Mehmet Akif Safahat kitabında “Korkak, baykuş, merkep, hayvan, zalim, mel’un, kızıl kâfir” gibi ağır hakaretler etmiştir Abdülhamit’e. Akif de pişman olan kafileden.

 

Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.
Nasılda kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş;
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!

 

Ayrıca Akif’in Mısır’dayken, saygı duyduğu yakın dostlarından Yozgatlı Mehmet Efendi’ye söylediği şu sözler hastalandığı yıllarda II. Abdülhamid hakkındaki görüşünü değiştirmiş olduğuna bir delil olarak kabul edilebilir. “Ölmez de iyileşebilirsem hatıralarımı yazmak istiyorum. Hatıralarımda Sultan II. Abdülhamid’e karşı itizar (özür dileme) ve itiraflarım olacak.
Örnekler çoğaltılabilir. Hamdullah Suphi, Ahmet İzzet Paşa, Enver Paşa gibi.

 

Velhasıl, Abdülhamit’i anlayamadık ama Abdülhamit olmaya namzet olanları anlama vaktidir.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Virajı Alamayan Kamyonet Eve Böyle Girdi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.