a

Sultangazi Bugüne Kadar Kaç Şehit Verdi?

Sultangazi 1985 yılından 2016 yılına kadar 45 vatan evladını şehit verdi. Terör örgütleriyle yapılan mücadelelerde bugüne kadar toplam 41 güvenlik personeli şehit olurken, kanlı 15 Temmuz darbe girişiminde ise resmi kayıtlara göre Sultangazi 4 şehit verdi.

TERÖR ÖRGÜTLERİYLE YAPILAN MÜCADELEDE ŞEHİT OLAN VATAN EVLATLARIMIZ ŞUNLAR;

Terör örgütleriyle yapılan mücadele kapsamında Sultangazi 41 şehit verdi.

sultangazi-şehitleri1

Sultangazi’nin son şehidi ise Jandarma Er Latif Aşıkmuslu

15 TEMMUZ ŞEHİTLERİ

15 Temmuz darbe girişiminde ise resmi kayıtlara göre Sultangazi 4 vatan evladını şehit verdi.

sultangazi-15-temmuz-şehitleri

ŞEHİT SADIK ÇELİK’İN HİKAYESİ

Şırnak’ta askerliğini yapan Sadık Çelik annesini aradı, ‘İçim sıkılıyor Yasin oku’ dedi. Annesi elinde Yasin-i Şerif’i aldığı sırada oğlu şehadet şerbetini içiyordu

Terörün olanca acımasızlığıyla vurduğu, her gün bir şehit cenazesinin kaldırıldığı 1990’larda TSK tüm gücüyle hainlerle mücadele ediyor, kesin sonuçlar alıyordu. O dönem beden güçleri en yüksek askerler özel olarak seçiliyor, ardından aldıkları eğitimlerle beraber Doğu Anadolu’da görev yapmaya başlıyorlardı. TSK bu konuda asla sıkıntı çekmiyor, binlerce asker, hainleri vurmak için gönüllü oluyordu.

Denizciydi gönüllü oldu

Bahriyeli Sadık Çelik de bunlardan birisiydi. Askerliğine denizci er olarak başlamasına rağmen bir süre sonra görev yaptığı gemiden ayrılarak vatanı böldürmeme mücadelesine katıldı. Sevdiği Nejla’nın, ‘Gitme’ yalvarışına kulaklarını kapadı, soluğu Şırnak’ta aldı. Her telefonda hakkını helal eden annesi Hanife Çelik, oğlunun arkasından sürekli Yasin okuyordu. Çelik, hain kurşunla şehit olurken de, annesinin elinde yine Yasin vardı.

Bir sevdiği vardı

Sultangazi Cebeci Mahallesi’nden yaşıyordu Çelik ailesi. Anne ev hanımıydı, baba ise emekli. Ailenin bir de canından çok sevdiği oğlu vardı. Adı Sadık Çelik’ti bu gencin. 20 yaşında deli fişek bir delikanlıydı. Minibüslerde şoför olarak çalışıyordu. En çok annesinin kendi elleriyle yaptığı tarhana çorbasını seviyordu. Her akşam anne ve babasıyla bir araya gelince mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Gençti ya Sadık. Bir de sevdiği olacaktı elbette. Mahalleden komşuları Nejla’ydı gönlünün sahibi. Gizlice görüşüyorlardı. Sadık, çok önem verdiği bu ilişkisinden dolayı sevdiğine zarar gelmesin diye annesinden bile gizliyordu. Mahalleye kadar el ele gelen sevgililer, tam sokağa gireceklerinde arkadaş gibi davranıyorlardı. Çünkü Sadık bir dedikodu çıkıp Nejla’nın bundan zarar görmesini istemiyordu. Ne de olsa her şeyin bir zamanı vardı.

Beyazlar içinde bir asker

Gel zaman git zaman, her Türk gencinin baş görevi olan askerlik kapıyı çaldı. Sadık hemen hazırlıklarına başladı. Oysa Açıköğretim Fakültesi’nde okuyordu ve eğitim durumunu ileri sürerek askerliğini tecil ettirebilirdi. ‘Gerek yok. Gelince devam ederim’ dedi annesine. Askerlik şubesinin önündeki yüzlerce asker adayından oluşan sırada kuyruğa girdi. Askerliğinin nereye çıktığını merak ediyordu. Adının karşısına baktığı zaman Çanakkale Gelibolu adresini gördü. Sadık, denizci olmuştu, yani bahriyeli. Mahallede kasaptan berbere; komşularından arkadaşlarına kadar herkesle tek tek vedalaştı, helallik aldı.

Nişan dönünce

Bu arada oğlunun çakı gibi asker olacağının heyecanını yaşayan anne Hanife Çelik, Sadık’a bir öneri getirdi: ‘Askere gitmeden Nejla ile nişanını yapalım.’ Bu fikir Sadık’ın kafasına yatmadı. Annesine, ‘Gittiğim yer asker ocağı. Ne olur ne olmaz. Gelince yaparız. Hem de büyük bir şenlik düzenleriz’ dedi. Aile oğlunu askerliğe Gelibolu’ya uğurlarken, sevdiği Nejla otobüs görünmeyecek kadar uzaklaşmasına rağmen hala arkasından el sallıyordu.

Asla vazgeçmedi

İlk günleri çok rahat geçti Sadık’ın. Erkenden kalkıyor, kahvaltısını yapıyor, ardından eğitime geçiyordu. Verilen ilk arada da annesini ve Nejla’yı aramayı ihmal etmiyordu. Bu arada teröristler iyice azıtmıştı. Mehmetçikler, hainlerin saldırılarına en ağır tokatını indiriyor ama onlar hala uslanmıyordu. Bu arada Sadık, isterse gönüllü olarak Doğu’ya gidebileceğini öğrendi ve hiç tereddüt etmeden listeye adını yazdırdı. Annesi ve kız arkadaşı bunu duyunca çök üzüldüler. Her akşam televizyonlarda dakikalarca şehit haberlerini izliyorlar, gazetelerde şehitlerin gurur veren hikayelerini okuyorlardı. Ne kadar, ‘Gitme’ deseler de, dinletemediler Sadık’a. Yapılan beden sınavlarını başarı ile geçen Sadık, İzmir Foça Komando Er Eğitim Tugayı’na gönderildi. O artık bir komando idi.

Şırnak’a gitti

Burada en ağır eğitimlerden geçti Sadık ama asla vazgeçmek gelmedi aklına. Bütün gün komutanları eğitiminde çalışıyorlar, vatanın bölünmez bütünlüğüne kasteden teröristlerin üzerine saldıracakları anı bekliyorlardı. Dağıtımlar yapıldığı zaman Sadık Çelik, Şırnak’a gideceğini öğrendi. Arada bir haftalığına ailesinin yanına izine geldi. Annesi o günleri şöyle anlatıyor: ‘Oğlumun yüz ifadesini hiç bu kadar sert ve kararlı görmemiştim. Vurduğu yerden ses getirecek gibi duruyordu.’ Sadık ailesi ile vedalaştı ve yeni görev yerine doğru yola çıktı.

Dua et anne

Şırnak’ta da operasyonlar dışında sürekli eğitim yapıyorlardı. Daha buraya geleli 12 gün olmasına rağmen çok çabuk alışmıştı. O akşam yemekten sonra operasyona çıkacaklardı. Annesi ve Nejla ile telefonda konuştu. Sevgilisine pek belli etmese de içi sıkılıyordu. Sanki birisi üstüne oturmuş, bütün ağırlığı ile bastırıyordu. Gerisini anneden dinleyelim:

‘İçinde sanki duvarlar üzerine geliyormuş gibi bir his olduğunu söyledi. Benden onun için Yasin-i Şerif okumamı istedi. Biz de eşimle yemeğimizi yedik. Ardından ben Yasin okumaya başladım. Oğlumla konuşalı iki saat oluyordu. Okurken sürekli gözlerimin dolduğunu, içimin ürperdiğini farkettim.’

Tam o dakikalarda Sadık ve arkadaşları Hakkari kırsalına doğru gezici birlik olarak göreve gidiyorlardı. Tarih 8 Ocak 1994’tü. Hava iyice kararmış, oraların meşhur soğuğu kendisini göstermeye başlamıştı. Araçlar far söndürmüş ağır ağır ilerliyorlardı. İki tarafı tepe olan bir vadiden geçiyorlardı. Birden nereden geldiği belli olmayan mermiler havada uçuşmaya başladı. Kendilerini araçtan dışarıya atarak karların içinde siper aldılar. Yaklaşık 500 teröristin baskınına uğramışlardı. Göz gözü görmüyordu. İlk tehlike atlatıldıktan sonra daha şiddetli olarak cevap vermeye başladılar. Tam o anda Sadık Çelik vuruldu. Sonradan aynı çatışmada bulunan arkadaşlarının anlattığına göre, gözlerini uzun uzun gökyüzüne dikti, sonra sağ tarafına dönerek arkadaşlarına baktı ve son nefesini oracıkta verdi. Aynı saatlerde annesi hala Yasin okuyordu. Çelik ile birlikte 8 arkadaşı daha şehit olmuştu. Takviye birlikler geldi. Teröristler silahlarını dahi bırakarak kaçtılar. Sabah olduğunda 28 hainin öldürüldüğü anlaşıldı.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Sultangazi’de Bu Tehlikeye Dur Diyecek Bir Kurum Yok mu?

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.