Bağcılar
Belediyesi’nin Mehmet Akif Ersoy Kültür Sanat Merkezi ve Müzesi’nde “Akif’i
Okuyorum” konulu seminerinde konuşan Abdurrahman Şen, Mehmet Akif’in milli
mücadeleye sağladığı katkıları onun yaşamından örnekler sunarak anlattı.
Kurtuluş
Savaşı’nın askeri önderinin Mustafa
Kemal, manevi önderinin de Akif olduğunu ifade eden Şen, Akif’e Meclis’in
bu görevi verdiğini ifade etti. Akif’in de bu görevi layıkıyla yerine getirdiğini
anlatan Şen, “Akif’in vaazlarına baktığımızda da onun kişiliği ile düşünce
dünyasını anlamamız kolaylaşır. Akif’in hayatına baktığımızda birçok insanda
değerli görülen unsur onun hayatında vardır. Onu yakından tanıyan Eşref Edip,
Hasan Basri ve Mithat Cemal gibi isimler kişiliğinin özelliklerini
yazmışlardır. Akif’in yalan bilmeyişine, sözüne ve sadakatine dikkat
çekmişlerdir. Yazdıkları eserlerin en az 5-6 sayfasında onun kişiliği
anlatılmıştır.” dedi.
Aynı
düşüncede olmayanların bile Akif’in inançlı, dürüst, namuslu ve vatansever
olduğu konusunda aynı düşünceyi paylaştıklarını anlatan Şen şöyle konuştu:
“Onun düşünce dünyasına ve inancına kesinlikle
katılmayanlar bile Akif’in kişiliğini överek düşünce dünyası ile ilgili olumlu
şeyler söylemişlerdir. Akif daima haklıdan ve adilden yana olmuştur. Daima istibdadın
karşısında olmuş ve tavır koyabilmiştir.”
“AKİF İSTANBUL BOĞAZI’NIN BİR
YAKASINDAN DİĞER YAKASINA YÜZEREK GEÇTİ”
Akif’in, ‘Eski, eski olduğu için atılmaz işimize
yaramıyorsa atılır. Yeni de yeni diye alınmaz, işimize yarayacaksa alınır’ diye
öğütte bulunduğunu anlatan Şen, Akif’in sanat ve sporun birçok alanıyla
ilgilendiğini de belirterek ney üflediğini, İstanbul meydanlarında kispet giyip
güreş yaptığını, iyi bir sporcu olduğunu ve İstanbul Boğazı’nı yüzerek
geçtiğini anlattı. Şen, “Akif, cehaleti amansız bir düşmanı olarak görmüştür.
Bir milletin bilgisizlikle yıkılabileceğini ve aldatılmasının kolay olacağını
ifade etmiştir. Bir Müslüman cahil olamaz. Cahil ise Müslüman olamaz gibi
keskin ifadeleri var.” şeklinde konuştu.
“500 LİRA ÖDÜLÜ KİMSESİZ ÇOCUKLAR
VAKFI’NA BAĞIŞLADI”
İstiklal
Marşı’nın kabul edilmesi sürecini de ilginç detaylar vererek anlatan Şen, o
dönem Osmanlı Devleti’nin milli marşı olmadığını hatırlattı. Devletlerarasındaki
müzakerelerde sıkça marş okunduğunu kaydeden Şen, sıra Osmanlı’ya geldiğinde ise
marş olarak neyi okuyacaklarını şaşırdıklarını anlattı. Şen konuşmasına şöyle
devam etti: “Bu toplantılardan ikisi Alman birisi de İngilizlerle yapıldı.
Heyetlerimize marş okumaları söylendiğinde aralarında görüşerek bir parça
ararlar. Bu toplantılardan birisinde ‘Ay Dede’ isimli çocuk şarkısını marş diye
okudular. Bir diğerinde ise ‘entarisi ala benzer’ türküsünü okumuşlar. Bir diğerinde
de en vurucu olan marşı seçerek birlikte “Tekbir” getirirler. Milli Marş olarak
sunarlar.” Bu durumun Meclis’e sunulduğunu ve Milli Marş için yarışma
açıldığını anlatan Şen, Akif’in ‘para karşılığı yazılan şiir milli mücadele
ruhunu taşıyamaz’ diyerek katılmadığını anlattı. Hamdullah Suphi’nin bu konuda
kendisine teminat vermesi üzerine Akif’in İstiklal Marşı şiirini yazdığını
kaydeden Şen, o dönem ciddi büyüklükte 3 çiftlik satın alınabilecek ödül olan
500 lirayı da kimsesiz çocuklara yardım yapan vakfa bağışladığını söyledi. Şen,
“Oysa Akif’in Ankara soğuğunda giyecek paltosu bile yoktu. Cebinde de Zonguldak
mebusu Hayri Bey’den aldığı 2 lira borç paradan başka parası yoktu. “ diye
konuştu.
Gazi halkı sesiz kalmadı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.