a

Ruhların Irkı Yoktur

Türk olmak, Arap olmaktan üstün olmadığı gibi Kürt olmakta, Türk olmaktan üstün değildir. İyi bir Müslüman bunu çok iyi bilir/bilmelidir.
Allah, kimseye annesini, babasını seçme imkanı vermemiştir. Irkını, rengini, ailesini vb alternatifleri seçme hakkını insana sunmamıştır. İnsanı hayırlı kılacak formülün de, ne ırkta ne dilde ne de renkte olmadığını yaradan şu âyet-i kerimesinde ‘Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır’ diye belirtmektedir. Yani biz Müslümanlar, Yahudi’nin yaptığı gibi ırkımızı üstün göremeyiz; Hristiyan’ın yaptığı gibi zencileri aşağılayamayız. İnsanı üstün kılacak olan Allah-ü Teâlâ’ya inanıp, onun emir ve yasaklarına riayet etmektir.
Mühim olan insanların bedenleri, bakışları, görünüşleri, güzellikleri değildir. Fikirler, düşünceler, zihinler ve yaşayış biçimidir önemli olan. Bakan gözlerin kör olma ihtimali, gülen yüzlerin solma ihtimali, görünen güzelliklerin yok olma ihtimalini unutmamak gerekli. Ruhun güzelliğini göremezsiniz ama hissedersiniz. Zaten, imtihanda burada değil mi? Madde ile maneviyat arasındaki duruşumuzda.

 

Irkıyla, rengiyle övündüğünüz bedenleriniz, zamanı gelince toprak olmaya mahkumdur. Ebedi olan ruhtur. Ruhun ehemmiyetini kavrayamayanlar, toprak olmaya mahkum olan bedenleriyle övünmeye mahkumdurlar. Güzellikleriyle, ırkıyla, rengiyle kıvanç duymaya devam ederler. Bilmedikleri şudur; Irkçılık, (ırk, renk, dil) cahiliyet övgüleridir. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız. Rabbimiz bir babamız bir peygamberimiz bir dinimiz bir. Gözleri körleşmiş, kulakları sağır olan bu maddeci zihniyetin, maneviyatı, değerleri anlaması gerekli. Biz takva dedikçe; biz Müslüman değil miyiz? Diye cevap veren bir kitle ile karşı karşıyayız. Üstünlüğü ırkında, renginde arayanların takvayı anlaması gereklidir. Takvayı anlamayan bu materyalist zihniyet, ırk, renk, dil yörüngesinde kendini tatmin etmeye, kandırmaya devam edecektir.

 

Mukaddesimiz olan Kudüs’ün Fatihi Selahaddin Eyyubi, bütün Müslümanların Selahaddin’i değil midir? Kürtler, Selahaddin bizimdir, sizin olamaz mı demişlerdir? İstanbul’un Fatihi olan, peygamber övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet, tüm İslam aleminin bir mukaddesi değil midir? Türkler, Fatih bizimdir, Arabın, Kürdün Fatihi olamaz mı demişlerdir? Fatih’te, Selahaddin’de, Abdülhamit’te Ümmetin değerleridir. Arabın, Kürdün, Türkün değil! Bizi aziz kılacak olan şey Takvadır. Hucurat Suresinde Allah, ‘Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.’ Beyazı siyaha üstün kılamazsınız, nitekim Resulullah’ın çok sevdiği Hazret-i Üsame ve Bilâl-i Habeşi siyahtı, kafir olan Ebu Leheb ve Ebu Cehil beyazdı. İnsanı rengiyle, ırkıyla vb yargılamanın doğru olmadığını anlatmak için en mühim örneklerden bitanesi de bu örnektir. İnsanlara olan önyargı, insanın kendi önüne inşa ettiği bent gibi duvar gibidir. İsteseniz de o duvarı yıkamazsınız, çünkü kendiniz inşa edersiniz. En kötüsü de, kendiniz inşa ettiğinizin farkında değilsinizdir, zaten bu yüzden o bentleri aşamazsınız.

 

Ümmet En Son Osmanlı’da Kaldı

 

Ümmet bilincinden yoksun olan Müslümanlar ancak, Kudüs’te postallarıyla mabedimize halel getirenleri izlemekle yetiniyorlar. Kıyıya vuran Ümmet’in evlatlarını hayretle izliyorlar. Bu konuda mülteci kabul etmeyen, istifini, rahatını bozmayan Müslüman ülkeler var. İşte tam burada Akif’in güzel mısrası akla geliyor; ‘Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…’ Suriye’de binlerce insanın katledilmesi karşısında sessiz kalan bir Ümmet topluluğundan bahsediyoruz. Bir buçuk milyar Müslümanın yükü bir avuç Müslümana bırakılmış. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, mantığına bürünmüş. Bilmezler ki, bugün kardeşine dokunan yılan yarın bir gün kendisine de dokunacaktır. Bir Müslüman Hakkı savunsa sesini yükseltse, bir Müslüman sessiz kalmakla zulme ortaklık etmekle meşgul oluyor. Bu kafa yapısı, Müslüman bir kafa yapısı değil.

 

Osmanlı bir tespih imamesi gibiydi. İmameyi dağıtanlar kaymağı yiyenler, imameden kopanlar ekmek arayanlar olmuştur. Golf oynayanlar imameyi dağıtanlardır. Golf sahalarının yıllık sulanmasıyla dünya susuzluğu iki defa karşılanmakta. Peki, suya muhtaç olan kim? Onlar da imameden kopanlar. İmameyi dağıtanların çocuklarının talepleri ile imameden kopanların çocuklarının talepleri arasında dağlar kadar fark var. Birisi ‘ben çalışmasam da bu devlet bana bakmalı’ anlayışına sahip, diğeri huzur, güven ve rahat bir ortamın tesisini dört gözle beklemekte. Annesini, babasını, kardeşini, sevdiklerini her an kaybetme korkusundan uzak bir ortam arzu etmekte. Filistinli, Suriyeli bir çocuğun arzusu ile Amerikalı, İngiliz çocuğun isteği bir değil. Bir de imameden kopanların kaymağı yiyen kitle ile beraber olma hadisesi var. Onlar, zulme sessiz kalan ve Ümmet bilincinin zerresini benimseyememiş BATI(L) ortaklarıdırlar. İslam adı altında toplanan fakat, İslam mensuplarına sahip çıkmak gibi bir derdi olmayanlardır. Sabah kahvaltısı için İngiltere’ye giden akşam namazına Mekke’ye dönen bir taifeden bahsediyoruz.

 

Bunlar Batı’dan daha BATIL olanlardır.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Meral Akşener Liste Dışı Kaldı