İstanbul Havalimanı ve Kanal İstanbul Projelerinin toplumda yaratmış olduğu etkileri nedeniyle günümüzde çokça eleştiri ve övgüsü yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bunlardan birincisi gerçekleşmiş diğeri ise gerçekleşmeyi bekleyen bu iki proje hakkında Arnavutköy Belediye Başkan Yardımcısı ve Yüksek Şehir Plancısı olan Hamdi Demirhan ve Millet İttifakı eski Belediye Başkan Adayı Avukat Muharrem Yaman’la görüştük.
Haber: Tuğçe HUY-Emin Haber/ARNAVUTKÖY… Yapılan röportajlarda birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulunan taraflar, bu yapıların topluma yansımış etkileri ile yapım aşamasında ve sonrasında sosyal, kültürel ve ekonomik alanların yanında; imar, turizm ve istihdam konularında da ipuçları verdi.
Konuyla alakalı ilk röportaj yaptığımız Arnavutköy Belediye Başkan Yardımcısı ve Şehir Plancısı Hamdi Demirhan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Arnavutköy sınırları içinde yer alan projeler hakkında bilgi veren Demirkıran, cümlelerine şöyle başladı;
“Ben Hamdi Demirhan, Arnavutköy Belediyesi Başkan Yardımcısı, Yüksek Şehir Plancısıyım. Ulaşım üzerine Yüksek Lisans yaptım. 12 yıllı aşkın bir bürokratlık deneyimim var. Bu dönem siyasete atıldım, İstanbul Belediyesi Ulaşım Komisyon Başkan Vekiliyim ve aynı zamanda Arnavutköy İmar Komisyon Vekiliyim bunların yanında Arnavutköy Belediyesi Başkan Yardımcılığı yapıyorum ve Teknik Başkan Yardımcısıyım.
Konuya şöyle başlamak istiyorum. Ben Yüksek Lisans Tezimi, ‘Üst Ölçekli Ulaşım Yatırımlarının Kente Etkisi’ üzerine yaptım. Yüksek lisans deneyimimde bu konuyu biraz inceleme fırsatım oldu. Benim için hem bölgeyi tanımak, hem de gelen Kanal İstanbul Avrupa Yakası Rezerv Alanı ve Kuzey Marmara Otoyolu ile İstanbul Havalimanı’nın Arnavutköy’ü nasıl etkileyeceğine çalıştım. Tabi geçmiş deneyimler insana geleceğiyle ilgili ipuçları veriyor. Özellikle Atatürk havalimanının, birinci ve ikinci köprülerinin yapılmasından sonra İstanbul Makro formunda nasıl bir değişim olmuş, buna baktığımızda; birincide çıkan sonuçların, aslında ikincisinde de benzer şekillerde uygulandığını görüyoruz”
‘100 BİN KİŞİNİN ÇALIŞMASI ÖN GÖRÜLÜYOR’
“ÇED raporunda açıklanan rakam; ilk inşaat aşamasında 80 bin kişi, tam kapasite bittiğinde ise 100 bin rakamından bahsediyorlardı ama biliyorsunuz ki şuanda havalimanının 1. Etabı yapıldı. Normalde altı(6) pistli bir yapı burası ve şuanda faaliyette olan 2 pisti var. Yani bu havalimanının tam kapasite ile %100 çalıştığında burada 100 bin kişinin çalışması ön görülüyor”
BÖLGEDE ÇİFTÇİLİK DURMA NOKTASINDA
“Arnavutköy havalimanından bir kere iş gücü olarak yararlandı. Niye? İnşaat aşamasında iş bulamayan herkes gidip havalimanının farklı alanlarında kimi; inşaat kısmında, geri hizmetlerde ve mal kabullerde çalıştı. Yani birçok alt biriminde çalışma fırsatı buldular. Şimdi inşaat alanı kısmı ve terminal vesaire kısmı da bitince, bu seferde iş gücünde kalifiye elemanlar işi devreye girdi. Burada daha kalifiye olan, oradaki işlere adapte olabilen veya oradaki işleri yapabilme yeterliliğine sahip olan kişiler orada çalışmaya devam etti. Bir kısmı ise vasıfsız dediğimiz kısımda işlerini bırakmak veya farklı işlere yönelmek zorunda kaldı. Nitekim en nihayetinde havalimanı Arnavutköy’e işgücü yönünden ve Emlak Sektörü yönünden bir girdi sağladı. Arazilerde %400 -500’e varan artışlar oldu. Ayrıca havalimanı daha yapılmadan söylentisi bile ilçede fiyatları çok yukarılara çekti. Tabi haberlere konu olması da büyük etkenler arasındaydı. Ancak bu olumlu gelişmelerin yanında havalimanından dolayı fiyatların artması bize şöyle bir dezavantaj doğurdu. İnsanlar arazinin üzerinde faaliyet yapmak yerine onu değerli bir kağıt gibi düşünmeye başladı. Yani hisse senedi veya başka değerli bir kağıt gibi düşünüp, araziler üzerinde tarımı bitme noktasına geldi. Çiftçiler, arazileri satmaya başladılar ne yazık ki”
‘BU PROJE YAKLAŞIK 8 YILDIR TARTIŞILDI’
“Öncelikle bu proje tartışılmadı ve konuşuldu. Konuşulmadı diyenlere bu sözüm. Bu proje yaklaşık 8 yıldır tartışıldı, görüşüldü ve en sonunda güzergah seçimlerinin ardından yerler belirlendi. Bu proje Arnavutköy sınırları içinde 6 km’si kadar yer alıyor. Güzergah tamamlanınca da ÇED sürecinin tamamlanmasının ardından da İnşallah 2020 yılı içinde yapım ihalesi gerçekleşmiş olacak. Bu proje için ilk düşünülen sistem biliyorsunuz ki yap- işlet- devret modeli olmuştu. Biliyorsunuz ki bu modelde devletin kasasından herhangi bir para çıkmadığı gibi daha sonra da bu işten belli bir miktar para alıyor”
‘BÜYÜK RESMİ GÖRMEK LAZIM’
“Havalimanının çevresine çok ciddi limanlar düşünülüyordu. Bu projeyi anlayabilen insan için aslında ne kadar kıymetli bir şey olduğunu düşünün. Burası yarın havalimanı tamamlandığında çok ciddi bir kargo trafiğini yönetecek bir merkez olarak ta planlanıyor. Gemiler gelip kargoyu, buradaki limandan uçak vasıtasıyla ilgili yerlere götürmesi. Yani yapımı planlanan liman projeleri, Kanal İstanbul Projesi ve İstanbul Havalimanının ortak bileşiminde yapılacak bu dev projelere, bir takım kurgularla yalnızca sanki ‘bakın kanal İstanbul nerelerden geçiyor, tarım yok oluyor, depreme zemin hazırlıyor, mahvolduk, öldük, bittik’ gibi söylemlerle bu denli yararlı projeleri sabote etmeye çalışıyorlar. Siyasette hep diyorlar ya büyük resmi görelim, bizi o kadar küçük resimlerde ayrıntılarla suçluyorlar ki inanamazsınız. Teknik olarak o kadar kolay önlemini alınacak bir mevzu ki, bu sayılanlar büyük vizyonu bir yer altı suyu sızıntısı mı etkileyecek, mühendislik olarak insanlar farklı kodlarda kanal yapıyorlar. Gemiyi getirip bir üst kota geçirmiyorlar mı? İnsanlar bunu konuşurken biz maalesef ki bir yüzey suyu akıntısının söylentileriyle bu kadar büyük bir projeden vazgeçmemizi isteniyor. Bilerek veya bilmeyerek bizi büyük taraftan uzak tutmaya çalışıyorlar”
‘HER BİR ADIM; ARAŞTIRILARAK, PLANLANARAK YAPILIYOR’
“Diğer yandan Kanal İstanbul Projesinde kanalın yanlarında yapılması düşünülen konutlar için Cumhurbaşkanımız konuşmuştu. ‘Avrupa Yakası’nda 250 bin konutlu alan oluşturalım’ dedi. Ve aslında şu demek istendi; kentsel dönüşümü sağlayalım. İnsanları alalım oradan kiracı olan vatandaşlara farklı bir alternatif önerelim. Proje dahilinde oraları da yıkalım, böylece depreme dayanıksız konutların dönüşümünü de sağlamış olalım. Tabi bu insanlara şöyle lanse edildi; Kanal İstanbul’un çevresinde tarım alanlarına 500 bin konutlu yapılar yapacak tarım alanları yok olacak, ağaçlar kesilecek vesaire böyle gibi sözler… Birincisi olaya detaylı baktığımızda bir; Kanal İstanbul 45 km’lik bir banttan oluşuyor. Ayrıca kanalın tamamı Arnavutköy belediyesinde değil, Küçükçekmece’si var, Başakşehir’i var. Kaldı ki bu alanlar havza alanı da değil, üstelik bu 500 bin konut sayısı 250 bine düştü, sonra ben bu 250 bin konutu gidip havza alanlarına Arnavutköy’ün en doğal alanlarına mı yapacağım, böyle bir beyanatımız mı oldu. Tabi ki Böyle bir şey olmadı. Vatandaşlarımız bu tür söylentilere kulak asmasınlar, çünkü yapılan her bir adım; araştırılarak, planlanarak, gözden geçirilerek ve her türlü olasılık düşünülerek yapılıyor”
Konuyla alakalı düşüncelerini açıklayan Avukat Muharrem Yaman, Kanal İstanbul Projesi ve İstanbul Havalimanı hakkında sorularımızı yanıtladı. Kendini tanıttıktan sonra konuşmasına başlayan Yaman, iki projenin de Arnavutköy için yararlı olduğunu ancak oluşan avantajlardan arnavutköylülerin yararlanamadığını söyleyerek söyle konuştu;
“Ben Muharrem Yaman, 2001 yılından bu yana avukatlık yapıyorum. Hatta Arnavutköy’de ilk avukatlık bürosu açan kişiyim. Daha evvelinden de bölgeyi tanıyor ve biliyorum. Burada oturuyorum ve yine burada işimi devam ettiriyorum. Bunun öncesinde Milliyetçi Hareket Partisi’nden 2014-2018 yılları arasında İlçe ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeliği yaptım ve 2019 yılında da Millet İttifakı Arnavutköy Belediye Başkan Adayıydım. Evet, sonucu sizde biliyorsunuz olmadı. Ama buradan belirtmeliyim ki siyaset uzun soluklu bir iştir”
‘İSTANBUL HAVALİMANI EVET GEREKLİYDİ’
“Havaalanının gerekliliği konusunda ben şunu demek istiyorum. İstanbul’a bir Havalimanı gerekli miydi, evet gerekliydi. Yeri geliyor şehir içi uçakla seyahat yapıyorum, 40-45 dakika uçağın içinde semalarda dolaşıyorsunuz hava trafiğinden dolayı. Havaalanı gerekli ve lüzumlu bir şeydi. Bir de bunun yeri konusunda biz mühendis değiliz, bunun nereye yapılacağı kısmını mutlaka incelemişlerdir. Şimdi burada iktidar da kendince bir söylem geliştirir, muhalefette. Türkiye’de artık bazı şeyler algı operasyonları ile yürütülüyor. Yani yeri geliyor, kim doğru söylüyor şaşırıyorsunuz açıkçası, kimin ki daha doğru bunu bile artık karıştıra biliyorsunuz. Ben yerel siyasetçiyim! Havaalanı açısından bunun Arnavutköy’e yapılması bir avantajdır. Ancak Arnavutköy’e havaalanı yapılması ona ne kazandırdı? Diye bir soru sorduğunuzda cevabım şu olur; Bence çok bir şey kazandırmadı, sadece Arnavutköy’deki alt gelir grubu insanlarımız işte temizlik, İnşaat vesaire bu tarz iş alanlarında istihdam sağlandığı söylenebilir. Ancak böyle gözükse de bunda başarılı olunamadı. Yani havalimanı Arnavutköy’ü teğet geçti. Havaalanının buraya yapılacağını bilmelerine rağmen yani burada yönetici insanlar ki bunu siyasetçi olarak da, işadamları olarak ta algılayabilirsiniz, havaalanı yapılacağını bilen insanlar daha evvelinden bunun hazırlığını yapmalıydı”
‘METRO İNŞAATI YAPIMI İÇİN NEDEN BU KADAR BEKLENİLDİ’
“Havaalanında çalışan; nitelikli işçi burada durmuyor, burada eğlenmiyor, burada gezmiyor yani burada yaşamıyor. Neden? Çünkü, havaalanındaki bir pilot, bir hostes ya da nitelikli bir mühendis bunlar sadece başını sokacak bir yer aramaz. Otoparkı, yeşilliği ile site tarzı yerlerde oturmak istiyorlar. Şimdi Arnavutköy’e bakıyorsun mahalle arasında yeni binalar yapılmış. Ama site tarzı bir yapı yok. Yani bu insanların oturabileceği sosyal hayatını rahat güvenilir ve güvenlikli site içinde bir daire kaç tane deseniz, bir tek KİPTAŞ var. Oda yıllar önce yapıldı. Bunun dışında başka bir sorun daha var. Oda havaalanından Arnavutköy’e ulaşımın olmaması, yani demek istediğim Metro-Tramvay tarzı ulaşım araçlarından bahsediyorum. Havaalanında olması gereken en önemli ulaşım araçlarının başında gelir Metro gelir. Neden havaalanı inşaatıyla Metro inşaatı aynı dönemde yapılmadı, neyi beklediler”
‘ARNAVUTKÖY’ÜN ARSALARI BÖLÜK, PÖRÇÜK’
“İstanbul’da herkes bilir ki değer artışı veya emlak Rantı en fazla olan yer tabii ki de Arnavutköy, havaalanı ile beraber müthiş bir değer artışı oldu. Ama burada sadece değer artışı yetmiyor. Bugün Türkiye’de imar algısı değişti mesela daha önce bir şehir vardı ve bu şehrin aksı ne tarafa gidiyorsa örneğin; kuzeye mi, güneye mi, doğuya mı vesaire şekilde kriterleri vardı. Ve ayrıca yine önceden imar alınabilmesi için şehir içi şartı aranırdı, ancak bugün şehirden kopuk yerlerde de imar alanları oluşturulabiliyor. Bununla en büyük zarar Arnavutköy’de boş gibi görünen binlerce dönüm arazi aslında bölük pörçük olmuş durumda. Yani 150, 200, 300 ve 400 metrekare alanların daha çok olduğunu söylenilebilir. Mesela 10 dönüm, 20 dönüm ve 30 dönüm tarzı dev arazi bulamazsınız burada. Nedeni de maalesef havaalanı, kuzey Marmara otoyolu ve kanal İstanbul projeleri ile mevcut araziler değerlenmiş ve tarım yapmak yerine yatırım aracı haline geldi. Arsaların hemen hemen %80’den fazlasında tarım durmuş noktada, işte burada belediyenin rolü çok büyüktü. Arsaların bölünmeden önce kent projeleri geliştirildikten sonra o mevzuata uygun yapılardaki projelerin inşa edilmesi gerekiyordu”
‘BU PROJE TAMAMIYLA ŞEÇİM YATIRIMI, SEÇİM VAADİ’
“Kanal İstanbul’un yapılabileceğini inanmıyorum hiçbir zaman da inanmadım. Ben Kanal İstanbul projesini ilk söylendiği yıl olan 2011 yılında ki seçimlerde dahi bunun siyasi bir vaatten öteye gitmeyeceğini düşünüyordum. Yani bu bir seçim yatırımı, bir seçim vaadi olarak geldi bana, ilk söyleminden itibaren, ki hala da seçim vaadi ve seçime hazırlık anlamında gündeme getirildiğini düşünüyorum”
‘İŞLER YOLUNDA GİTMEZSE DEVLETİN KASASINDAN PARA ÇIKACAK’
“Artı ekonomik boyutu konusunda geçmişte olsaydı yani çok fazla talep varken, işte dış yatırımın geldiği dönemde yapılabilir miydi? Hani Mühendislik kısmını Mühendisler onaylıyorsa evet yapılabilirdi ama şu aşamada, yani işin ekonomik kısmında da bir sıkıntı var. Yap-işlet-devret anlamında bir sistem söz konusu olsa da hatta bu sistemi başka devletler de kullanıyor olsa da bizde farklı bir sistem daha mevcut, yapının hazine garantisi içinde olması. Yani istenilen düzeyde para kazandırmazsa söz konusu şirketlerin zararları hazineden karşılanacak, buda demek oluyor ki işler yolunda gitmezse hazineden para harcanacak, yani kullanmadığımız yolun, köprünün ya da tünellerin ücretlerini ödemek durumunda kalacağız. Bir şirketin hazine garantisi istemesi demek, o ülkeyi ticari anlamda riskli gördüğü anlamına da gelir. Dünyada yap-işlet-devret modeli ‘yol, köprü, tünel’ gibi birçok yapının bu yolla yapılması diğer ülkelerin avantajına bir durum, ancak bu model uygulanırken nelere dikkat ediliyor? Mesela 5 yılda çıkaracağım yatırıma, 25 yıl dersem, ben bu ülkeye atılmış en büyük kazığı atmış olurum. İşte bu nedenle yapının zamanlaması ve maliyet hesabının çok iyi yapılmış olması gerekir”
‘ÜLKEMİZİN EKONOMİSİNE GÜVENİLMİYOR MU?’
“Türkiye’de yapılan hemen hemen bütün büyük projelerde devlet garantisi veriliyor. Şehir hastaneleri, yollar, havalimanları vesaire. Devlet garantisi bu dönemde, ülkelerin ekonomik durumları ve mali durumları ile alakalı bir şey. Eğer ilgili firma devlet garantisi istiyorsa, Bu demektir ki o ülkenin ekonomisine güvenmiyor. Türkiye gibi bir ülkede isteniyor. Bugün gidin bakın, belki Güney Kore’de, Amerika’da ve Almanya’da istenmiyor yani gönül isterdi ki bizim ülkemizde de böyle rahat rahat devlet projesi yapılsın, yatırımlara kolay ulaşılsın. Ama bunlar işte diyorum ya arka planda Türkiye’deki hukuk güvenliği ile ve demokratik devlet olma ile alakalı bir şey olduğunu düşünüyorum. İsmimiz Sosyal, Demokratik bir devlet olarak söyleniyor. Ancak, bu ismi zedeleyen şeylerinde yapıldığını düşünüyorum”
İlçe Başkanı Harun Çapur, adaylığını açıkladı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.