Bunca insanın, bu kadar canice katledilmesinden memnuniyet duymak mümkün mü? İlk aşamada kimin yaptığı, neden yaptığı, ölenlerin hangi siyasi görüşe sahip olduğu önemli mi? Ölenlerin hangi siyasi görüşe sahip olduğu aslında hiçbir zaman önemli değildir. Fakat birileri için önemli belli ki.
Buradan siyasi bir hesap, buradan toplumsal bir kutuplaşma, buradan toplumsal bir ayaklanma hayali ile yanıp tutuşanlar var mesela. Bunlar için ölenlerin siyasi kimliği, mezhebi, ırkı çok önemli. Bunlar, yaklaşan seçimlerde kendi siyasi partisinin sandıkta olumlu bir kazanç sağlaması için Makyavelist bir mantıkla hareket edenlerdir. Bunlar yıllardan beri, Türkiye’nin huzuruna, güvenliğine, toplumsal birliğine kasteden hainlerdir. Bunlar, şehitlerimizi siyasi tasnife tabi tutacak kadar alçaklar. Ölen sivil vatandaşları, ideolojik bir tasnife tutmaları da normaldir. Daha saldırı duyulur duyulmaz, ‘Katil Devlet’ naraları atanlar, bu olayın sorumlusu olarak herkesin beddualarında yer alanlardır. Olay yerine gidip, 1 Kasım seçimleri için oy isteyecek kadar soğukkanlı ve acımasızdırlar.
Uyuyan polisleri uykusunda, hamile eşinin yanında kocasını, çocuğunun yanında babasını alçakça, kalleşçe şehit edenlerin, masum çocukları bombayla yaralayanların, canice katledenlerin ‘Katil Devlet’ diye nara atmalarının tek bir sebebi vardır; kendi kahpeliklerini, kendi caniliklerini gölgelemektir. Gölgeleme sanatında ve algı operasyonu yapmakta uzmanca yetiştirilmiş insanlar bunlar. Tabi medyanın desteği olmadan çokta başarılı olmak mümkün değil. Onlarca insan ölmüşken bu caniler, bu ölen insanları ideolojik, siyasal, mezhepsel vb. ayrımların içerisinde değerlendirerek kamuoyu oluşturmak ve toplumsal bir ayaklanmaya zemin hazırlamak için adeta görevlendirilmiş gibiler. Olay yerindeki polislerin ambulanslara yol açmakla uğraştıkları esnada, oradaki insanların polise saldırması da, bu gibi insanların toplumu kutuplaştıran, devleti hedef gösteren açıklamalarından kaynaklanmakta. İnsanlar yerde can çekişirken birileri, ‘Katil Devlet’ diye bağırıyor. İnsanların acıları tazeyken birilerini suçlamaya kalkmak; bir şeylerin üzerini acilen örtmek veya kendilerine yöneltilecek herhangi bir suçlamayı uzaklaştırmak gibi bir gaye barındırmaktadırr. Aslında bir suçluluk psikolojini de içinde barındırıyor. Böyle bir açıklamayı yapmak gibi bir ihtiyacı kendisinde hissetmekte, bu psikolojinin ürünüdür aslında.
Diyarbakır Ve Suruç Saldırısında Kim Ne Kazandı?
7 Haziran seçimlerine 2 gün kala, Hdp’nin Diyarbakır İstasyon Meydanında düzenlediği miting sırasında iki patlamanın ardından 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir vaka. Kim yaptı? Diye sorarsak, IŞİD ve PKK arasında gidip geldi. Teslim olan bir terörist, saldırıyı Pkk’nın yaptığını detaylı olarak anlattı. Aslında kimin ne kazandığına bakmak daha mantıklı. İtirafa göre; “Bomba patladıktan sonra örgüt artık seçimler garanti, bizim işimiz kolaylaştı diyerek sevindi” diyor itirafçı. Bu saldırının kime ne kazanç sağladığını bilmeyen yoktur. Bunu kimsenin itiraf etmesine de gerek yok aslında. İstihbarat dünyasının en önemli isimlerinden bir olan, rahmetli Prof. Mahir Kaynak, “bir olayın sonucu kime yarıyorsa, failleri orada aramak lazım” demişti.
Evet, Pkk’nın ve uzantılarının işine bir hayli gelmiş gibi gözüküyordu. Ajitasyon işe yaramıştı. Çünkü, bu toprakların halkını duygusal bağlamda etkilemek, bir şeylerin seyrini değiştirmeye yeterdi. Katillerin seçim kampanyası böyle olurdu. Kendin öldürürsün, kendin ağlarsın. Genelde ölenler masumdur, rant devşirenler öldürenlerdir.
Bu kadar parti, miting yaptı ve yapmaya devam ediyor. Bombalama olayları bir tek Hdp mitinginde gerçekleşiyor. Kim karlı çıkıyor? Hdp. Slogan belli; ‘ajitasyon bizim işimiz’ Halkların Demokratik Partisi
Kitlesine bu Stockholm sendromunu profesyonelce yaşatan, gölgeleme ve algı yönetimi sürecini iyi yöneten bir şer ittifakı var. Bunlarla yapılan mücadelede netice almak, ancak onların anladığı, anlayabileceği bir dil üzerinden gerçekleşebilir.
Devletin, bir diktatör tarafından yönetildiği bir ülkede bile diktatör, böyle bir huzursuzluğun sebebi olmaz. Diktatörde olsa, ülkenin huzuru onun rahatlığı ve huzuruna tekabül eder. Diktatör, konumuna ve bireysel egemenliğine zarar vereceğini düşündüğü olaylarda ortaya çıkar ve zalimliğini burada ortaya koyar. Bu ülke dikte rejimiyle yönetilmiyor zaten. Böyle bir meseleye devletin bulaşması, imkansız denilecek kadar net aslında.
Seçimden sonra Suruç’ta IŞİD’in patlattığı bomba ile ateşkesi bozanlar, seçim üzeri yine bir bombalı eylem sonrası ateşkes ilan ediyorlar. Buradaki siyasi manevrayı iyi kavramak gerek. Ateşkesi bozmakta kendi ellerinde ve bu ateşkesi ilan etmekte. Suruç’taki bomba ile Ankara’daki bomba arasındaki farkın ne olduğunu anlayamadık. Biriyle ateşkesi bozup diğeriyle ateşkes ilan etmek, bombanın özelliği ile mi yoksa bombanın patlattığı yer ile alakalı bir durum mu? Yoksa siyasi hesapların bir zuhur edişi mi?
Savaşmak Kolay Ya Barışmak
Bir şeyi istemek ve sonuca ulaşmak için gerçekten istemek gerekli, başka şeylerden feragat ederek mücadele etmek gerekli. Batı’da ‘barış’ Doğu’da ‘ apo’ya özgürlük’ dersen, samimiyette şüphe var demektir. ‘barış istiyoruz’ demek kolay, zor olan istediğini temsil etmektir.
Türk bayrağının olmadığı bir yerde, Türkiye Partisi olacağını iddia edenler, nasıl bir barıştan bahsediyorlar, anlamakta zorluk çekiyoruz. Dilinde barış olanların kalbi, barışla yarışıyor. Yüzünde barış derken gülücükler saçanların astarında, riya ve nefret mevcut. Bu gibi insanlar yüzünden, gerçekten barış isteyenlerden dahi şüphe eder olduk.
“Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz.” Benjamin Franklin
Muhammet SAYMAZ
Performans Görüşmeleri Ertelendi
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.